top of page

Muhabbet Pazarı 5: Bir Başına yahut Hep Birlikte

İnsan bütünüyle yalnız yaşayamayacak kadar sosyal, hayat bütünüyle birileriyle harcanmayacak kadar kıymetli iken birinden ötekine savrulduğumuz bu iki ucun denge noktası nedir? Parçası olduğumuz toplumu kıymetiharbiye cinsinden tekfir mi etmeli yoksa hayat paylaştıkça mı güzel?


Şüphesiz aşırılıklar arasına sıkışacak her şey gibi bu soruların cevabını da arafa yakıştırmak epey zahmetsiz. Kronometrenin maharetine sığınıp vakti tam oradan iki parçaya ayırmak suretiyle birini yalnızlığa birini sosyalliğe vermek elbette gerçekçi değil. Hayat aksi yöndeki bütün çabalara rağmen böylesine mekanik muamelelere henüz hazır değil. Pekâlâ lalettayin, alaz taraz, harala gürele devam da diyemeyeceğimize göre daha elle tutulur yöntemlere ihtiyaç var.


Sonda söylenecek sözü peşin peşin dökelim: İnsan hayata yabancılaşacak kadar yalnızlığa, kendine yabancılaşacak kadar birlikteliğe kaptırmamalı kendini.


Evvela yaşayabilmek hem fiziki hem ruhi yönleriyle birbirimizle iletişim kurmak, iletişimde kalmaktan geçer. Kimse bir başına tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek kudrette değil. İhtiyaç hanesine medeniyetin nimetlerini de eklersek bugünkü âcizliğimiz tarihin zirvesine oturur. Öte yandan içgüdünün ötesine geçmiş düşüncelerimiz, oldukça kuvvetlenmiş nitelikli hafızamız, asırlardır bir arada sürdürdüğümüz yaşamın bir nihayeti olarak sayılabilecek alışkanlıklarımız bizi bizden olan birilerine bağımlı kılıyor. Klişe hâliyle söyleyelim, dağ evinde yalnız başına bir ömür sürdürmek kelimelerle ifade edildiği kadar kolay değil. Pratik ve uzun ömürlü ise hiç değil.


Toplum düzeninin nasibimize düşürdüğü ve artık irade dışı kalan davranışların, boğucu kalabalıkların, biri diğerine benzeyen günlerin karşısında yalnızlığın ruhumuzu, zihnimizi hatta kimi zaman bedenimizi dahi beslediğini söylemek mümkün. Manipüle edilmemiş hakiki hisler, ortaya çıkmak için sırasını bekleyen yaratıcı düşünceler, şaşırtacak düzeyde kabiliyetli analitik zekâ ancak yalnızlığa kavuştuğu zaman prangalarını kırar. Yalnızlık ile tekâmülün kıymetli bir dostluğu vardır. Popüler deyimiyle kendine zaman ayırmayan insan yine popüler hâliyle kendini gerçekleştiremez. Kendini gerçekleştirmenin ihtiyaçlar piramidinin son basamağı olduğunu göz önünde bulundurursak bireyin en âli ihtiyacının en ilkel ihtiyaçlarının aksine toplumdan bir nebze uzaklaşmak suretiyle gerçekleşebileceğini anlarız. Bu yönüyle bir değerlendirme ilkellik ile gelişmişlik arasındaki yolculuğun birilerine bağımlılık ile kendine yeterlilik rotasında ilerlediğiyle sonuçlanır. Fakat hem ilkel hem gelişmiş yönlerimiz bir arada var olduğunu düşünmeyenimiz yoktur herhalde. Muhabbet konumuzun ucu bucağı berraklaşmıştır sanırım.


Bir arada yaşamaya mecburiyetin hududun aştığı bu dönemde içtimaî telaşlara es verip kendimizi dinlemeliyiz. Lakin bu evre toplumdan bütünüyle kopma olamaz. Yalnızlığınızla birlikte daha da kıymetlenen meselelerin arasında toplumu alakadar etmeyen var mı? Şayet varsa epey yanlış yoldasınız. Yok ise toplumdan bihaber vaziyette bunu sürdürmek ne kadar mümkün? Yalnızlık yabancılık değildir. Nitekim bir aradalık da öyle olmalı. Ne demiştik? İnsan hayata yabancılaşacak kadar yalnızlığa, kendine yabancılaşacak kadar birlikteliğe kaptırmamalı kendini.



Comments


  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

Gönderiminiz için teşekkürler!

Tıbba, edebiyata ve hayata dair...

bottom of page