Muhabbet Pazarı 3: Hak, Bahşetme yahut Kaplumbağa Terbiyecisi
- Okan Maden
- 31 Mar 2024
- 2 dakikada okunur
Günün anlam ve önemine binaen…
Hangi membadan beslendiğini çoğumuzun düşünmediği, bazılarımızın bir lütuf olarak değerlendirdiği, ayrık otlarımızın ise en tabii hakkımız olmasına karşın kendine yakıştıramayıp bir kaplumbağa terbiyecisini ona karşı yeğlediği seçme ve gayet tabii demokrasi ve cumhuriyet meselesi…
Homo Sapiens’in bir arada yaşamı ufak kalabalıklardan toplum seviyesine çıktığında kaçınılmaz bir sonuç olarak idare anlayışına dair gelişmeler ortaya çıktı. Henüz devlet erkinin husule gelmediği dönemlerde birey devletin icra ettiği vazifeleri yürütme hakkına sahipti desek yanılmış olmayız. Sizin adınıza düşünüp karar veren, bu kararları uygulamaya koyan bir erk yok ise bu işlerle sizin uğraşmanız gerekir. Yaşam alanı oluşturma, iskân faaliyetleri, saldırılara karşı savunma, tüketimin mecburiyeti olarak üretme, hatta suçun cezalandırılması, anlaşmazlıkların giderilmesi bireyin sorumluluğundaydı ve burada sorumlulukla birlikte bir haktan bahsedilebilir. Zira yaşamım üzerine karar vermek benim hakkımdır ve beni ilgilendiren her meselede söz hakkım bakidir. Bugünkü sayılara ulaşmasa dahi o günün az nüfuslu topluluklarında bireyin kararlarının diğerleri tarafından kabul görmediği vakitlerde bir kaos ortamı doğmuş olmalı. Aynı düşünmeyen insanların bulunduğu bir ortamda tam bir uzlaşı neticesinde oluşmuş bir karar vericinin bulunmaması sıkça kaos ile sonuçlanır. Nitekim toplum devleti icat etti, bireyler en azından bir arada yaşam için elzem olan meselelerdeki haklarını bu kuruluşa devretti ve bunu sevimli yahut zoraki bir uzlaşı ile yaptı. Bu devir mutabakatı zamanla elle tutulur bir hâle geldi ve anayasa adını aldı. Birtakım haklarını birey namına yürüten ve bireyin hoşuna gitmese dahi kabullenmek zorunda kaldığı, aksi takdirde cezalandırıldığı devlet müessesi gayet tabii o bireylerin seçimiyle teşekkül eder oldu. İşin başından itibaren bazı haklarımızı devrettiğimiz kurumun temsilcilerini bizim seçmemiz akla uygun olandı. Burada değinmeyeceğimiz çokça meseleden ötürü bu mantıkî sonuç gecikti. Bugün artan nüfus karşısında farklı düşüncelerin ve niyetlerin bir arada yaşama kabiliyetimize halel getirmemesi için, toplumda karmaşanın yerine huzurun hakimiyeti için, esasen bir yönüyle de akıbetimizin bir kişinin aklıyla idare edilemeyecek düzeye ve kıymete ulaşması sebebiyle anayasa ile belirlenen sınırlarda uzlaşarak devletin yürütme vazifesi üstlenmesini kabul ettik. Bunun bir gereği ve en temel hakkımız olarak devlet kadrolarını seçmekteyiz. Demek oluyor ki ortada bir lütuf yok, bizim olanı bizden alan hiçbir sistem de makul ve kabul edilebilir değil.
Siyasi meselelere bu perspektif ile bakmanın adına vatandaşlık bilinci diyorum. Vatandaşlık bilinci devletlülerin ihmâlini yahut manipülasyonunu engeller. Vatandaşlık, sorumluluklarını yerine getirirken onu sağlam bir fikri altyapıyla beslemeyi gerektirir. Ancak bu tabloda ideal bir devlet-toplum ilişkisinden söz edilebilir ve devletin başarılı bir sistem olduğundan bahsetmeye buradan başlamak gerekir.
Commentaires